Güncel
Katar krizi ve Türkiye’nin pozisyonu
Medyada da geniş yankı bulan maddelerin özü Katar’ın egemenliğinden feragat etmesi ve 2012 ve 2014 yıllarında Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın ortaya koyduğu şartlara uyması. Katar tarafından bütün şartların kabul edilmesi aynı zamanda “terörü desteklediği” ithamını kabul etmek anlamına gelecektir. Bu da 1995’ten beri ilmek ilmek ördüğü uluslararası meşruiyetini tamamen kaybetmesi anlamına gelecektir.
Prof. Dr. Zekeriya KurÅŸun - STAR
Merkezi OrtadoÄŸu’da yıllardır süren iÅŸgal, iç çekiÅŸmeler, mezhep savaÅŸları yüksek yoÄŸunlukta çatışmalar; Yemen’i bitiren savaÅŸ, Libya’daki fiili bölünmüşlük gibi sorunları tartışırken bu bölgelere göre jeopolitiÄŸi daha yüksek olan Basra Körfezi’nde barıştan ve istikrardan kısmen söz edilebilmekteydi. ÇoÄŸu kere bu göreceli barışın kaynağı olarak, ABD gibi dış güçlerin bölge kaynaklarına bağımlılıkları ile yerel monarÅŸilerin bu güçler ile uyumu gösteriliyordu. Ama birden durum deÄŸiÅŸti ve bölge sıcak çatışma ortamına çekildi. Aslında barışın bozulması ve çatışma eÅŸiÄŸine gelinmesinde de kural deÄŸiÅŸmedi. Yine ABD ile yerel monarÅŸilerin (özellikle Suudi Arabistan (SA), BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn) uyumu barışı bozdu. Ancak bu sefer söz konusu uyumda her zaman kullanılan araçlar deÄŸiÅŸtirildi ve yeni bir oyun sahası belirlendi. Ä°ÅŸte bugünlerde konuÅŸtuÄŸumuz Katar krizi bu ÅŸekilde yaratıldı. ABD BaÅŸkanı Trump’ın seçim sonrası Körfez’e yaptığı ilk yurtdışı ziyaretinin adeta bir sonucu olarak Katar hedef tahtasına konuldu. Ardından Körfez’de hiç görülmemiÅŸ bir ÅŸekilde kara, deniz ve hava baÄŸlantıları kapatılıp dış dünyadan izole edildi. Basra Körfezi’nin küçük ülkelerinden biri olan ama geliÅŸmiÅŸ dünya ülkelerini de kıskandıracak bir servetin üstünde oturan Katar, gerçekten dünya ve bölgesel barışını bozacak iliÅŸkiler içine mi girmiÅŸti?
Krizin hemen ziyaret sonrası meydana gelmesi dikkatleri Trump’ın ve Suudi Arabistan kralı Selman ile Sisi’nin başında buluÅŸtukları küreye çekti. Bir tarafta Trump diÄŸer tarafta Suudi Arabistan Kralı Selman b. Abdülaziz ve Abdülfettah el Sisi. Adeta oyunun baÅŸlama iÅŸaretini veriyorlardı. Esasında kürenin başında verilen sembolik poz sorunun baÅŸlangıcı deÄŸildi, fakat tırmandırıldığı nokta oldu. Küreden yayılan yeÅŸil ışık S. Arabistan ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri’ne (BAE) uzun zamandır bekledikleri desteÄŸi ve fırsatı verdi. Mısır zaten bu iki ülkenin arkasında yer alacaktı. Ãœstelik krizi tırmandırmada da kullanılacak en temel argüman Mısır kökenli Ä°hvan’ın bazı liderlerinin Katar’da yaşıyor olmasıydı.
Aslında kürenin doÄŸrudan gösterdiÄŸi hedef Katar deÄŸildi. Katar’ın diplomatik iliÅŸkiler içinde olduÄŸu, Körfez liderlerinin korkulu rüyası haline gelmiÅŸ ve Åžii Hilali peÅŸinde her tarafa Muharrem matemleri yaÅŸatmaya niyetlenmiÅŸ hatta yemin etmiÅŸ Ä°ran idi. KuÅŸkusuz bu problemin tarihi çok geçmiÅŸe dayanmaktadır. Ama 2003’ten sonra ABD’nin Irak’ı iÅŸgali akabinde kangrene dönüşmüştü bu sorun. Ä°ran devlet baÅŸkanları veya dini liderleri konuÅŸtukça Körfez titredi, Körfez titredikçe de ABD silah endüstrisi çalıştı. Aslında bu durum bir tarafta eyleme geçirilmeyen sözlü bir saldırganlığı diÄŸer tarafta da tehdit algısını alışkanlığa hatta bir histeriye dönüştürdü. Körfez ülkelerinin kendilerine en fazla güven duydukları bir dönemde ABD’de devlet baÅŸkanı olan Obama Ä°ran’a karşı yumuÅŸak bir siyaset izledi ve Irak’ın iÅŸgalinin Ä°ran’a saÄŸladığı avantajların adeta önünü açtı. ABD-Suudi iliÅŸkileri çıkmaza girdi. Hatta ABD’de SA aleyhinde raporlar yayımlanmaya, “iflas ettiÄŸi” ileri sürülmeÄŸe daha da önemlisi 11 Eylül olaylarının arkasında olduÄŸuna dair raporlar art arda yayımlandı.
Oyunun sahneye konulması
Trump ile baÅŸlayan bu yeni dönemde, Obama dönemindeki ABD-Suudi iliÅŸkilerinde yaÅŸanan sorunların giderilmesi ve Ä°ran’a karşı güçlü ABD desteÄŸinin saÄŸlanmak istenmesi bugünkü krizin en temel sebeplerindendir. Krize giden süreç zannedildiÄŸi gibi ziyaret sonrası deÄŸil, bilakis Trump’ın seçilmesi akabinde Körfez temsilcilerinin ABD’ye yaptıkları tebrik ziyaretleri sırasında planlandığını varsaymak daha yerinde olacaktır. Katar dışındaki Körfez ülkeleri Ä°ran’a karşı destek alırken, Trump da bunun karşılığında 110 milyarı silah olmak üzere 400 milyar dolarlık bir kazanç saÄŸlayarak, ABD’deki muhaliflerine karşı önemli bir baÅŸarı saÄŸladı. Trump bir taraftan ABD kamuoyunu (daha doÄŸrusu silah üreticilerini) tatmin ederken ziyaret sırasındaki konuÅŸma ve tavırları ile de Obama’dan farklı bir OrtadoÄŸu politikası güdeceÄŸinin açık iÅŸaretlerini verdi. Suudi Arabistan -adeti olduÄŸu üzere konuyu zamana yaymak yerine- hemen bu desteÄŸi hayata geçirmek istedi. Zira uzun zamandır zaten büyük ekonomik bir kriz içinde idi. Ãœstelik Yemen Savaşında BAE ile birlikte istenen neticeleri de alamamıştı. Körfez kamuoyuna hızlı bir mesaj verilmesi gerekiyordu ve bu yüzden yanı başında olan ve Ä°ran ile diyalog kanallarını açık tutan ve bunun gerekliliÄŸine inanan -hayati çıkarları için gerekli gören- Katar’ı hedef tahtası seçti.
KuÅŸkusuz bu geliÅŸmenin ardında tarihi rekabetler ve bölgedeki monarÅŸiler arasındaki eski hesapların da tahrik edici rol oynadığında hiç kuÅŸku yoktur. Ayrıca -dillendirilmese de-, dünyanın en büyük doÄŸalgaz üreticisi olması; gaz/petrol gelirlerinin dünyanın çeÅŸitli yerlerinde yatırımlara dönüştürmesi ile Katar Körfez’deki ekonomik krizden etkilenmemiÅŸti. Bu yüzden Körfez’in ödemek zorunda olduÄŸu diyetin en azından önemli bir bölümünü üstlenmeliydi. Bunun yanı sıra Katar Emiri Åžeyh Temim ile bugün oldukça etkin ama gelecekte Körfez’i yönetmeye aday genç kuÅŸaklar arasında (S. Arabistan’ın veliahdı Muhammed b. Selman ve BAE’nin veliahdı Muhammed b. Zayed) da uzun zamandır anlayış farkları ve hatta gizli rekabet bulunmaktaydı. Böylece kısa sürede dünyanın gözü önünde Katar ablukaya alınarak sorun tahmin edilmeyen boyutlara taşındı.
Diploması devrede
Yılların diploması ustası Kuveyt Emiri el Sabah devreye girdi. Ama o da sadece S. Arabistan’ın Katar’dan yerine getirmek istediÄŸi ÅŸartların taşıyıcısı olmaktan öteye gidemedi. Fakat en azından diyalog kapısını araladı. Nitekim Katar tarafı da diyalogdan yana olduklarını açıkladılar. Ama gel gör ki talep edilen on madde “yenilir yutulur cinsten” deÄŸildi. Medyada da geniÅŸ yankı bulan bu maddelerin özü aslında Katar’ın egemenliÄŸinden feragat etmesi ve 2012 ve 2014 yıllarında Körfez Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı’nın ortaya koyduÄŸu ÅŸartlara uymasıydı. Aslında bu ağır ÅŸartların getireceÄŸi ekonomik yükümlülükler bir ÅŸekilde altından kaldırılacak cinsten idi. Ancak Katar tarafından bütün ÅŸartların kabul edilmesi aynı zamanda iÅŸin başında yapılan ağır ithamları yani “terörü desteklediÄŸini” kabul etmek anlamına gelecektir. Ä°ÅŸte bu durum sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiÅŸtir. Bu ÅŸartların tamamının kabul edilmesi halinde, “terörü destekleyen ülke” damgasını yiyip, 1995’ten beri ilmek ilmek ördüğü uluslararası meÅŸruiyetini tamamen kaybetmesi anlamına gelecektir. Ä°ÅŸte bu yüzden sorun, “tarihte bedevi Araplar arasında alışılmış kabile kavgaları nev’inden” kolay çözülebilecek bir sorun deÄŸildir. S. Arabistan ve BAE, Katar’ın burnunu sürtmek ve hızlıca sonuç almak niyetinde olsa bile Katar tarafı sorunu uzun yıllara yayarak geçiÅŸtirme arayışındadır. GeliÅŸtirdiÄŸi iliÅŸkiler de kısmen bu imkanı kendisine vermektedir. Türkiye’den aldığı psikolojik destek ve özellikle parlamentodan geçen ve Katar’da daha önce kurulan Türk Askeri Ãœssü’nde daha fazla asker bulundurmayı öngören kanun ile bir kazanım daha elde ettiÄŸini düşünmektedir. Katar’ın diyaloÄŸu açık tutması ise en azından bazı ÅŸartları kabul edeceÄŸinin iÅŸaretini vermektedir. Uzlaşı için bu yolun denenmesi de makul bir yöntemdir ve Türkiye tarafından da teÅŸvik edilmelidir. Fakat temel problem ortadan kalkmayacaktır. Asıl sorun Ä°ran olduÄŸu için Katar krizi Ä°ran’ı agresifleÅŸtirmek için kullanılacaktır. Yani Katar krizindeki yüksek tansiyon geçici olarak düşürülse bile bu sorun davam edecektir.
Türkiye’nin tutumu
Bizim açımızdan buradaki asıl sorun, krizin Türkiye’ye ve bölgeye kısa ve uzun vadedeki etkilerinin ne olacağıdır? Türkiye’nin sergilediÄŸi tutum nasıl sonuçlar doÄŸuracaktır? Bu soruların cevabını hemen vermek mümkün deÄŸildir. “Krizin bir ucunda da Türkiye vardır” söylemi bir tarafta tutulacak olursa; Türkiye’nin soruna yaklaşımı büyük ölçüde ahlaki bir duruÅŸtan ibarettir. Esasında uluslararası iliÅŸkilerde karşılığı olmayan bu duruÅŸun sanıldığının aksine avantajları da büyüktür. Bir tarafa destek verirken diÄŸer taraflara mesafe konulmakla birlikte zarar verilmeyeceÄŸi mesajını da içermektedir. Ancak bugün sorunun tarafları meseleye -en azından ÅŸimdilik- “ya benimle veya karşımda” ÅŸeklinde reel-politik ölçülerin dışında bir tavırla yaklaÅŸmaları Türkiye’nin duruÅŸunu hemen anlamlandırmalarına imkan vermeyecektir.
Zaten daha ilk anından itibaren krizin olumsuz etkileri Türkiye’ye yansımıştır. Bir taraftan 15 Temmuz’un ardından yeniden Suudi Arabistan ile geliÅŸtirilen iyi iliÅŸkiler kuÅŸkulu hale gelmiÅŸ, diÄŸer taraftan Türkiye’nin bölgede stratejik ortağı bellediÄŸi Katar’a yapılan ithamların da zımnen muhatabı olmuÅŸtur. Bu büyük krizin Türkiye’ye ekonomik yansımaları da olacaktır. Türkiye’deki Katar yatırımları, ayrıca beklenen ve kısa süre önce olumlu yönde sinyal veren Körfez sermayesinin Türkiye’ye yönelmesi bu süreçten olumsuz yönde etkilenecektir. DiÄŸer taraftan bu yıl Körfez’den beklenen turizmin düşme ihtimali de kısa vadede beklenen olumsuz sonuçlardır. Nitekim Türkiye mallarına boykot ve Türkiye’ye gitmeme çaÄŸrıları hızlı bir ÅŸekilde sosyal medyada servis edilmeye baÅŸlanmıştır. Siyasi buhran ile uÄŸraşırken, Türkiye’nin bu boyutu ihmal etmemesi büyük önem taşımaktadır.
Sorunun uzun yıllara yayılması halinde bu etkilerin artarak devam edeceği, Türkiye-Ortadoğu ilişkileri ve özellikle Suriye meselesinin yeni bir çıkmaza doğru sürükleneceği ihtimali gözden ırak tutulmamalıdır.
Her halükarda Türkiye’nin denge siyaseti gütmesi ve soruna gerilimi azaltıcı bir tarzda yaklaÅŸması yerinde olacaktır. Katar’a verilecek desteÄŸin diÄŸer Körfez ülkelerinin düşmanlığını gerektirecek boyutta olmamalıdır. Meseleye öncelikle insani boyuttan bakarak ince bir diploması ile yaklaÅŸmak gerekmektedir. Esasında gerek bölge ülkeleri ve gerekse hedef tahtasında olan Katar ve Ä°ran arasında diyaloÄŸu kurabilecek potansiyele sahip yegane ülke yine Türkiye’dir. Türkiye bu avantajı mutlaka kullanmalıdır. Hangi ÅŸartlarda olursa olsun Katar ile iliÅŸkiler sürdürüldüğü gibi muhalifleri ile de iliÅŸki kanallarının açık tutulması zorunludur. Bu konuda Türkiye başından beri siyasi bir irade ortaya koymuÅŸtur. Ancak bu iradenin sokaÄŸa ve topluma da yansıtılması gerekmektedir.
Henüz yorum yapılmamış.